Anda kalmanın faydaları nelerdir?

Anda Kalmanın Önemi
Anda kalmak, anı yaşamakla ilgili sürekli birşeyler okuyor, görüyor ya da duyuyor olabilirsiniz. Peki anda kalmak neden bu kadar çok vurgulanıyor ya da önemseniyor olabilir? Birlikte inceleyelim…İnsan zihni diğer bütün canlılardan farklı olarak geçmiş ve gelecek ile bağlantılı olma haline sahiptir. Geçmiş yaşantıların ve henüz gerçekleşmemiş geleceğe dair öngörülerin bizlerde oluşturduğu duygu, düşünce ve bedensel duyumların günümüzdeki ruh halimizi etkilemesi insana has bir durumdur.  Pek çoğumuz bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde geçmiş yaşantıların ya da gelecekte olması olası olayların ya da durumların etkisinde kalıyor olabiliriz. Hatta günlük yaşamda seçimlerimizi bunlara göre yapıyor olabiliriz.
Araştırmalar düşüncelerimizin tahmin edilenden çok daha fazla şimdiki zamandan uzaklaştığını göstermektedir. Çok uzun süre düşüncelerimiz geçmişte ya da gelecekte uçuşabilir ve bizler bunu farkedemeyebiliriz.  Bunun yanında insan beyni sürekli düşünce üreten bir makine gibidir. Anda kalma becerisi düşük olduğunda çatışmalı geçmiş yaşantılar ya da kaygı verici olası gelecek durumların etkisiyle insanın düşünceleri arasında kaybolması ile kaygı, stres seviyeleri artış göstermektedir.
Anda kalmak yaşamdan alınan deneyimin tam olarak hissedilmesini sağlar. Olumlu ya da olumsuz tüm yönleriyle yaşam deneyiminin daha az yargılayıcı bir biçimde olduğu gibi kabul edilmesi anda kalma becerisinin arttırılması ile mümkündür. Bu yönüyle anda kalmak özellikle ikili ilişkilerdeki iletişimi güçlendirerek karşılıklı doyumun artmasına katkı sağlamaktadır.
Anda kalma becerisi nasıl gelişir?
Başta yoga olmak üzere, meditasyon, mindfulness uygulamaları ya da çeşitli nefes egzersizleri gibi pek çok meditatif uygulama ile anda kalma pratiği geliştirilebilir. Bu tür uygulamalarda gerçekleştirilen, dikkat odağının bilinçli olarak ana yoğunlaştırılması, bedenin farklı bölgelerine, nefese odaklanma gibi çabaların düzenli bir şekilde uygulanması anda kalma pratiğinin gelişimini sağlayacaktır.

Meditasyon nedir?

Meditasyon ile ilgili zihinlerimizde hep bir kalıpyargı vardır. Aslında tam olarak ne olduğunu ve ne işe yaradığını güzel bir hikayeyle anlatalım…

Üç arkadaş kırlarda gezintiye çıktıkları sırada bir tepenin üzerinde duran bir adam gördüler. Üçü birden adamın  tepeden tek başına ne yaptığı konusunda fikir yürütmeye, tahminde bulunmaya başladılar. Onun hakkında tartışmaya başladılar. Biri, ineğini kaybettiğini ve ineğini yüksek bir yerden bakarak arıyor olması gerektiğini söyledi. İkincisi, katılmıyorum, çünkü insan bir şey ararken heykel gibi durmaz, bu adam hareket etmiyor heykel gibi duruyor dedi. Bir şey aramıyor belki de bekliyordur diye devam etti. Belki bir arkadaşı onunla yürüyüşe gelmiştir, uzun süren yürüyüşte arkadaşı geride kalmıştır ve adam onun gelmesini bekliyordur dedi. Üçüncüsü, ikinize de katılmıyorum dedi, çünkü biri ara sıra geride kalmış birini beklediğinde, gelip gelmediğini görmek için arkasına bakar ama bu adam hiç arkasına bakmıyor. Hareket bile etmiyor, beklemiyor. Bence meditasyon yapıyor bu adam.

Üç arkadaş adamın ne olduğu konusunda anlaşamadılar. Sonunda adama gidip sormaya karar verdiler. İlki adama gitti ve ineğinizi mi arıyorsunuz diye sordu. Adam hayır bir şey aramıyorum dedi. İkincisi dedi ki, haklı olmalıyım, geride kalan arkadaşını bekliyor olmalısın. Adam hayır kimseyi beklemiyorum dedi. Üçüncü adam, o zaman başka alternatif kalmadı, meditasyon yapıyorsun dedi.  Adam yine hayır, meditasyon yapmıyorum dedi. 

Şaşkınlıklarını gizleyemeyen arkadaşlar sordu. O zaman ne yapıyorsun? Ben sadece ayakta duruyorum, başka bir şey yok dedi. Sadece ayakta duruyor olamaz mıyım? Bir şey aramalı mıyım? Bir şey için beklemeli miyim? Hiçbir şey yapmasam olmaz mı? İşte bu gerçek meditasyondur. Sadece ayakta duruyorum ve meditasyon bile yapmıyorum.

Meditasyonla ilgili olan şey de budur, sadece hiçbir şey yapmamaktır. Eylem yok, düşünce yok, duygu yok. Sadece öylesin ve bu tam bir huzur halidir. Meditasyon, tanık olarak zihinden ayrılmakla başlar. Şahit olmanın tek yoludur. Kendini her şeyden ayırmak. 

Işığa doğal olarak bakıyorsanız, kesin olan bir şey var ki, siz ışık değilsiniz. Ona bakan sensin, eğer çiçeğe bakıyorsan, kesin olan şey, sen çiçek değilsin. Sen gözcüsün. İzlemek meditasyonun anahtarıdır. Aklına dikkat et, hiçbir şey yapma. Sadece zihnin ne yaptığını izle. Onu rahatsız etme, engelleme, bastırma. Kendi açından hiçbir şey yapma. Sen sadece bir izleyici ol ve izlemenin mucizesi meditasyondur. Yavaşça izlerken zihnin düşüncelerden boşalır. Zihin tamamen boşaldıkça tüm enerjiniz bir zayıflama alevi olur. O zaman ne zihin ne de gözlemci olacak, o zaman sadece mutluluk olacak. Gerçek varlığınızdır.

En iyi versiyonum bu durumda ne yapardı?

Sizlere oldukça faydalı bulduğum ve günlük hayatta sürekli kullandığım bir egzersizi paylaşmak istiyorum. Önce başlıkta belirttiğim “en iyi versiyonum” ifadesini açmalıyım. “En iyi” ifadesi bir parça içerisinde ulaşılmazlık ve mükemmellik barındırıyor. Ben bu noktada kafamda bu kavramı Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en üstte bulunan kendini gerçekleştirme tanımıyla bütünleştiriyorum. Yani en iyi versiyonumuzu, özünde var olan potansiyeli ortaya çıkarmış ve en iyi şekilde kullanabilen insan olarak düşünelim.

Egzersize dönecek olursak, farklı bir şey yapmak, faydalı bir alışkanlık edinmek ya da istemediğimiz bir davranışımızı değiştirmek istediğimizde bunu kullanabiliriz. Gün içerisinde birçok defa seçimler yaparak ilerleriz. Bazen değerlerimiz doğrultusunda hareket edebilirken bazen kısa süreli doyum sağlayacak ama sonradan pişmanlık doğuracak tercihlerde bulunabiliriz. Gün içerisinde her seferinde bu soruya geri dönerek ve tekrar değerlendirme yaparak daha bilinçli davranma şansına sahip olabiliriz. Zorlayıcı bir durumla karşılaştığımız anda kendimizi durdurabilir ve “En iyi versiyonum olsa bu durumda ne yapardı?” sorusunu kendimize sorabiliriz. Bu soru, hemen anlık olarak içinde bulunduğumuz duruma farklı bir perspektiften bakabilmemizi sağlayacaktır. Otomatikleşmiş, ezber tepkilerimiz yerine daha farkındalıklı bir seçim yapma aralığını yakalamak, bu bakış açısı değişimi ile gerçekleşebilir. Sorunun kendisi bile bizi farklı bir düşünce biçimi ve anlayışa sokmaya yetecektir. Yakaladığımız bu enerji ile yolumuza devam etmeliyiz. O anda her seferinde aynı olumsuz sonuçları veren kalıp davranışlar yerine, değerlerimize uyumlu hareket edebileceğimiz seçeneği en güçlü şekilde kendimize göstermiş oluruz.

Bu soruya günlük yaşamda yeri geldikçe ne gibi cevaplar verebilirsiniz? En iyi versiyonunuzmuş gibi davranarak farklı neler yapabilirsiniz? En iyi versiyonunuz başka ne gibi seçenekler görebilirdi? Bu soruları günlük yaşamda kendi kendimize sorabildiğimiz ölçüde fayda sağlayabiliriz.

Bu pratiği kazanmak için önce geçmiş yaşantılarımız üzerinde kullanabiliriz. Kendi olumsuz deneyimlerimizi, pişman olduğumuz, bize sıkıntı veren ve keşke daha farklı davransaydım dediğimiz olayları kullanabiliriz. Yakın zamanda zorluk yaşadığınız bir konuşma, kendinize engel olamadığınız bir durum, ertelediğiniz sıkıcı bir iş ya da memnuniyetsiz hissettiğiniz herhangi bir olay düşünebilirsiniz. Ne oldu? Ne yaşadınız? Ne deneyimlediniz? Bir noktada farklı davranacağınız bir anı yakalayın ve en iyi versiyonunuzu devreye sokun. Size nasıl hissettiriyor? Ne gibi bir dirençle karşılaştınız? Bu sorulara vereceğiniz cevaplar en iyi versiyonunuzla bağlantıya geçmenize yardımcı olacaktır. Kendi en iyi versiyonumuzdan ilham alabilir ve daha anlamlı tercihlerde bulunabiliriz.

Psikolojik esneklik neden önemlidir?

Güncel olarak sağlıklı olmanın tanımı günümüzde hastalıkların olmaması durumundan öteye geçmiştir. Hasta olmamak yanında insanın ruhsal anlamda iyi olma hali, işlevselliği ve üretkenliği de sağlıklı olma tanımı içinde yer almaktadır. Bu bağlamda psikolojik esneklik tam anlamıylsa sağlıklı olmak için gerekli bir olgudur.

Psikolojik anlamda esnek olmak, daha sağlıklı ve anlamlı bir yaşam sürdürebilmemizin önünü açar. Değerlerimiz doğrultusunda anlamlı davranışlarda bulunurken bir yandan da yaşamın getirdiği olumlu ya da olumsuz tüm deneyimlere açık olmalıyız. Bu şekilde karşımıza çıkacak zorlukları olabilecek en az sarsıntıyla atlatabiliriz ve ilerleyebiliriz. 

Değerler

Psikolojik esneklik için birçok faktörün birlikte uyum içerisinde olması gerekiyor. Bu kavramlardan biri yaşam değerlerimizdir. Hayatta en çok önem verdiğimiz şeyler, duruşumuz, bizi biz yapan kavramlar değerlerimizi oluşturur. Değerler, davranış şekillerimizi ve seçimlerimizi doğrudan etkilemenin yanında zorluklara göğüs germemiz gereken durumlarda da bizi ayakta tutar. Bazen yaşamda ailemiz, sevdiklerimiz, inançlarımız için çok büyük zorluklara karşı kendimizde direnme gücünü bağlantılı değerlerimiz sayesinde buluruz. Değerlerimizi hayata geçirmek için kararlı bir şekilde ilerleyebilmek yine psikolojik esnekliğin göstergelerinden biridir. 

Kabul Kavramı

Bir başka olgu ise kabul kavramıdır. Hayatta iyi şeyler olduğu kadar kötü şeyler de bir döngü içerisinde karşımıza çıkar. İyi insanların başına kötü şeyler, kötü insanların da başına iyi şeyler gelebilir. Bizler ise hızla akan yaşam içerisinde bize acı veren duygu ve düşünceleri görmezden gelmeye çalışarak yaşamımızı geçirmeye çalışabiliriz. Ancak kötü hisler, anılar, olaylar yokmuş gibi davranmaya çalışmak tam ters yönde etki eder ve olumsuzluklar içerisinde daha fazla sarmalanmamıza sebep olur. Bunun yerine hayatın bize getirdiklerine olumlu ya da olumsuz olmasına bakmadan kabul etmek, gelene yer açmak, tecrübeleri yansız biçimde değerlendirmemize olanak verir. Olumsuzlukları bastırmaya, zorluklardan kaçınmaya ya da keyifsiz duyguları görmezden gelmeye çalışmaya harcanacak enerji aslında daha anlamlı bir hayat yaşamak için atılacak adımlarda kullanılmalıdır. Kabul kavramını, teslimiyet ya da koşulsuz bir hoşgörü olarak algılayamayız. Deneyime, kontrol edemeyeceğimiz olumsuz şeyleri yaşamaya açık olmak ve herşey gibi bir süre sonra bu yaşadığımızın da geçeceğini bilmeliyiz.

“Kalbinin sesini dinle…” iyi bir tavsiye midir?

“Kalbinin sesini dinle!” “İçinden gelen sese güven!” “Sezgilerini takip et!” gibi çevremizden çokça duyduğumuz, cesaretlendirme amaçlı klişe destek cümlelerini hepimiz biliriz. Bu tür cümlelerin ve söyleyenlerin iyi niyetinden tabii ki de şüphemiz yok ancak işlevselliğini bu yazıda birlikte sorgulayabiliriz. 

Bizlere zor zamanlarımızda söylenen bu tür mesajlar o anda iyi hissetmemizi sağlamak, gelecekte işlerin düzeleceğine dair ümit duygusu oluşturmak adına faydalı olabilir ancak burada gözden kaçan önemli detaylar bulunuyor. Bireylerin olaylara ve durumlara ilişkin anlık algıları, geçmiş yaşantılarının etkisindeki yorumları ve düşünceleri ile gerçekte olan arasında her zaman farklılıklar bulunmaktadır. Keyifsiz bir anımızda, yanımızdan selam vermeden hızlıca geçen bir arkadaşımızın bize küsmüş olduğunu düşünebiliriz. Bu duruma üzülmemiz ve hatta bir sonraki karşılaşmamızda bizim de kendisine selam vermememiz bu duruma örnek verilebilir. Bize küsmüş olması dışında başka sayısız farklı sebepten selam vermeden geçmiş olma olasılığını tamamen göz ardı etmiş oluruz.

Hepimiz, karşılaştığımız durumları ve olayları olduğundan daha olumlu ya da daha olumsuz görme eğiliminde olabildiğimizi kendi deneyimlerimize baktığımızda görebiliriz. Pek çoğumuzda da kendi algımızın dışına çıkarak olayları objektif değerlendirme, gerçekten ne olup bittiğini görebilme becerisi tam olarak gelişmemiştir. 

İçinde bulunduğumuz ruhsal durumun karar verme süreçlerine etkisi üzerinde nörobilim ve bilişsel psikolojinin ortaklaştığını görüyoruz.  İnsanların ruh hali, neyi hatırladıklarını, nasıl hatırladıklarını, seçimlerinin kalitesini belirlemede büyük önem taşımaktadır. Kızgın, öfkeli bir durumda bir karar vermek durumundaysak daha fazla risk alacak davranışlara yönelebilmemiz bu duruma örnek gösterilebilir. Partnerine kızan bir kişinin aracını daha hızlı ve riskli sürmesi de bu şekilde değerlendirilebilir. Algılarımızın ve kararlarımızın kalitesini modumuz büyük ölçüde etkilemektedir. Bu nedenle psikoterapi süreçlerinde bireylerin karar verme süreçlerinden içinde bulundukları ruh hallerinin etkisini filtreleyebilmeyi, olayların farklı boyutlarını görebilmeyi, seçenekli düşünebilmeyi sıklıkla çalışmaktayız.

Sonuç olarak hislerimizi, duygusal iç sesimizi takip etmemizi öneren destek cümlelerinin işlevsiz hatta olumsuz yönde etkili olabilecek ifadeler olduğunu unutmamalıyız…

Motivasyonel Görüşme Teknikleri neden önemlidir?

Motivasyonel görüşme teknikleri psikoterapi alıp almamaya, başlamaya ya da sürdürmeye dair danışanlardaki kararsızlık durumlarında kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntemle danışanlar kendilerinde davranış değişikliklerine ve dönüşüme yönelik istekliliği tekrar gözden geçirirler. Değişimin gerekliliğine dair sebepleri ortaya koyma fırsatı yakalarlar. Başta bağımlılıklar olmak üzere birçok psikolojik durumda davranış değişikliğine gitmekle ilgili karmaşık duygular içinde bulunan danışanla motivasyonel görüşme gerçekleştirmesi önemlidir.

Psikoterapiye başlamakla başlamamak, süreci sonuna kadar götürmeye dair bir taahhütte bulunmak arasında gidip gelme durumlarında danışanlarla süreç motivasyonel görüşme teknikleri ile değerlendirilir. 

Bazı durumlarda danışanlar terapiye kendi istekleri dışında yönlendirilmiş olabilirler. Aile, partner ya da sosyal çevre yönlendirmesi ile psikoterapiye gelen danışanların durumları hakkında daha net bir değerlendirme yapabilmeleri sağlanır. Terapiye başlama fikrinin danışana ne ifade ettiği burada önem kazanmaktadır. Diğer taraftan yaşanan zorlukların getirdiği bazı ikincil kazanımların yaratabileceği dirençler ile semptomların azalması ile yaşam kalitesinin artması arasındaki farklar danışan tarafından görülmeli ve buna göre ilerlemeye karar verilmelidir. İyileşmenin getireceği yeni durumlar ve sorumlulukların değişimin önünde engel oluşturmaması sağlanır.

Motivasyonel görüşme terapist ve danışan arasında bir işbirliğidir. Danışanlarla birlikte, psikoterapi başarılı bir biçimde sona erdiğinde yaşamlarının nasıl olacağına dair net bir tasarım oluşturulur. Değişimin sadece istenmesi ile gerçekleşmeyecek olduğu ortadadır bu nedenle danışanların öz yeterliliği ile konan hedefleri gerçekleştirmeleri desteklenmelidir.